1893 yılında Yugoslavya Metroviçe’de doğan Dr. Ekrem Behçet Tezel,
Tıp Fakültesini 1918 yılında bitirir. 1921 yılında Gülhane’den ihtisasını aldıktan sonra Almanya ve İsviçre’de çalışır. 1933 de İstanbul Üniversitesinin kurulması üzerine Prof. Erich Ruttin ile birlikte KBB kadrosuna katılır. Buranın ilk Doçenti olarak görev yapar ve 1952 yılında KBB’ın ilk ve tek Ordinaryüs Profesörlüğüne kadar yükselir. 1960 yılında emekli olur ve 1965 yılında 72 yaşında İstanbul’da ölerek aramızdan ayrılır.
Görevi sırasında İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığı 7 Ocak 1936 tarihinde kendisinden KBB Eğitimi konusunda bir ara rapor ister. Ekrem Behçet Hocamız bir hafta içerisinde daktilosu ile Raporunu yazar ve Dekanlığa gönderir. Bu Raporun ikinci bir örneği İstanbul’da sahaflarda tesadüfen, kısmen güveler tarafından yenilmiş ve harap biçimde bulunur. 1936 yılında KBB öğrenci eğitimi şeklini bu yazıdan öğreniyoruz :
Devamı1893 yılında Yugoslavya Metroviçe’de doğan Dr. Ekrem Behçet Tezel,
Tıp Fakültesini 1918 yılında bitirir. 1921 yılında Gülhane’den ihtisasını aldıktan sonra Almanya ve İsviçre’de çalışır. 1933 de İstanbul Üniversitesinin kurulması üzerine Prof. Erich Ruttin ile birlikte KBB kadrosuna katılır. Buranın ilk Doçenti olarak görev yapar ve 1952 yılında KBB’ın ilk ve tek Ordinaryüs Profesörlüğüne kadar yükselir. 1960 yılında emekli olur ve 1965 yılında 72 yaşında İstanbul’da ölerek aramızdan ayrılır.
Görevi sırasında İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığı 7 Ocak 1936 tarihinde kendisinden KBB Eğitimi konusunda bir ara rapor ister. Ekrem Behçet Hocamız bir hafta içerisinde daktilosu ile Raporunu yazar ve Dekanlığa gönderir. Bu Raporun ikinci bir örneği İstanbul’da sahaflarda tesadüfen, kısmen güveler tarafından yenilmiş ve harap biçimde bulunur. 1936 yılında KBB öğrenci eğitimi şeklini bu yazıdan öğreniyoruz :
DevamıŞERAFEDDİN SABUNCUOĞLU, 1380 yılında Amasya’da doğmuş, uzun yıllar Amasya Dar’üşşifa’sında çalışmış ve muhtemelen 1465 yılında yine orada 85 yaşında ölmüş Cerrah, Eczacı ve araştırmalar yapan ulu bir Hekimdir. Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun üç Tıp Kitabı vardır : AKRABADİN, MÜCERREBNAME ve CERRAHİYAT-ÜL HANİYYE. El yazması ile yazılıp, renkli şekillerle bezenmiş bu Cerrahi Atlas, 1460’lı yıllarda yani günümüzden yaklaşık 550 yıl kadar önce Amasya’da yazılmış ve kitabının önsözünde Sabuncuoğlu’nun ; “katında, ilimden başka hiçbir şey rağbet görmez...” dediği Fatih Sultan Mehmed’e sunulmuştur.
Üç ayrı bab (bölüm) dan oluşan bu kitabın ilk bab’ında dağlama ile tedavi yöntemleri, ikinci bab’da cirahatler yarmak, dikmek ve tedavi etmenin yolları ve üçüncü bab’da ise kırık ve çıkıkların tedavisi şekillerle açıklanmaktadır. İkinci bab, kırküçüncü fasıl’da günümüzde Trakeotomi olarak bilinen işlemin nasıl yapıldığı anlatılmaktadır. Bu kısmı Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun dilinden aynen aktarıyoruz.
DevamıŞERAFEDDİN SABUNCUOĞLU, 1380 yılında Amasya’da doğmuş, uzun yıllar Amasya Dar’üşşifa’sında çalışmış ve muhtemelen 1465 yılında yine orada 85 yaşında ölmüş Cerrah, Eczacı ve araştırmalar yapan ulu bir Hekimdir. Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun üç Tıp Kitabı vardır : AKRABADİN, MÜCERREBNAME ve CERRAHİYAT-ÜL HANİYYE. El yazması ile yazılıp, renkli şekillerle bezenmiş bu Cerrahi Atlas, 1460’lı yıllarda yani günümüzden yaklaşık 550 yıl kadar önce Amasya’da yazılmış ve kitabının önsözünde Sabuncuoğlu’nun ; “katında, ilimden başka hiçbir şey rağbet görmez...” dediği Fatih Sultan Mehmed’e sunulmuştur.
Üç ayrı bab (bölüm) dan oluşan bu kitabın ilk bab’ında dağlama ile tedavi yöntemleri, ikinci bab’da cirahatler yarmak, dikmek ve tedavi etmenin yolları ve üçüncü bab’da ise kırık ve çıkıkların tedavisi şekillerle açıklanmaktadır. İkinci bab, kırküçüncü fasıl’da günümüzde Trakeotomi olarak bilinen işlemin nasıl yapıldığı anlatılmaktadır. Bu kısmı Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun dilinden aynen aktarıyoruz.
DevamıDr. Kıvanç Ayas, 1966 yılı Haziran ayında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olur ve o dönemlerde çok gözde olan Sağlık Hizmetlerinin Sosyalizasyonu Projesine katılmak üzere Doğu İllerimizden Elazığ’ın Karakoçan ilçesine Hükümet Tabibi olarak tayin edilir ve büyük bir hevesle göreve koşar. O yıllarda, Türkiyenin birçok yerinde olduğu gibi bu İlçede de elektrik yoktur. Elektriğin bağlanma çalışmalarının yapıldığı ilk gece Dr. Kıvanç Ayas, daha sonra meslek olarak seçeceği ve Profesörlük ünvanına kadar erişeceği Kulak-Burun-Boğaz’ın en zor ve acil ameliyatlarından birini yapmak zorunda kalır. Bu ilginç öyküyü o anları yaşayan Hakim Mustafa Kongur’un anılarından dinliyoruz :
DevamıDr. Kıvanç Ayas, 1966 yılı Haziran ayında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olur ve o dönemlerde çok gözde olan Sağlık Hizmetlerinin Sosyalizasyonu Projesine katılmak üzere Doğu İllerimizden Elazığ’ın Karakoçan ilçesine Hükümet Tabibi olarak tayin edilir ve büyük bir hevesle göreve koşar. O yıllarda, Türkiyenin birçok yerinde olduğu gibi bu İlçede de elektrik yoktur. Elektriğin bağlanma çalışmalarının yapıldığı ilk gece Dr. Kıvanç Ayas, daha sonra meslek olarak seçeceği ve Profesörlük ünvanına kadar erişeceği Kulak-Burun-Boğaz’ın en zor ve acil ameliyatlarından birini yapmak zorunda kalır. Bu ilginç öyküyü o anları yaşayan Hakim Mustafa Kongur’un anılarından dinliyoruz :
DevamıProf. Dr. Nicholas Taptas, 1871 de İstanbul’da doğdu. Türkiyede aldığı çok başarılı bir tıp eğitiminden sonra, 19. yüzyılın sonlarında Viyana, Berlin ve Paris’te KBB Hekimliğini geliştirdi. İstanbulda Saint-Georges Hastanesinde çalıştı ve 1955 yılı Mayıs ayında 84 yaşında ayni şehirde öldü.
20. yüzyılın başında Avrupa’da çok tanınan bir KBB Hekimimizdi. Çok sayıda Uluslararası yayın yaptı, özgün aletler ve ameliyat yöntemleri geliştirerek haklı bir şöhret kazandı. 1900 lü yılların başlarında dünyada ilk kez Enükleasyon Tonsillektomisi (Total Tonsillektomi) yöntemini tarif etti, bunun için aletler ve çok özel bir sandalye geliştirdi. Deneyimlerini 1910 lu yıllarda Viyana’da Uluslararası Tıp Kongresinde sunup, Fransa ile Almanya’nın önde gelen KBB Dergilerinde yayınladı.
Bu bölümde, Dr. Taptas’ın 1900 yılı başlarında yaptığı 3000 tonsillektomi’nin ayrıntılarını, bu ameliyat için geliştirdiği aletleri ve bu ameliyatta kullandığı özel sandalyesini kendisinin orijinal makalesinden öğreneceğiz.
Prof. Dr. Nicholas Taptas, 1871 de İstanbul’da doğdu. Türkiyede aldığı çok başarılı bir tıp eğitiminden sonra, 19. yüzyılın sonlarında Viyana, Berlin ve Paris’te KBB Hekimliğini geliştirdi. İstanbulda Saint-Georges Hastanesinde çalıştı ve 1955 yılı Mayıs ayında 84 yaşında ayni şehirde öldü.
20. yüzyılın başında Avrupa’da çok tanınan bir KBB Hekimimizdi. Çok sayıda Uluslararası yayın yaptı, özgün aletler ve ameliyat yöntemleri geliştirerek haklı bir şöhret kazandı. 1900 lü yılların başlarında dünyada ilk kez Enükleasyon Tonsillektomisi (Total Tonsillektomi) yöntemini tarif etti, bunun için aletler ve çok özel bir sandalye geliştirdi. Deneyimlerini 1910 lu yıllarda Viyana’da Uluslararası Tıp Kongresinde sunup, Fransa ile Almanya’nın önde gelen KBB Dergilerinde yayınladı.
Bu bölümde, Dr. Taptas’ın 1900 yılı başlarında yaptığı 3000 tonsillektomi’nin ayrıntılarını, bu ameliyat için geliştirdiği aletleri ve bu ameliyatta kullandığı özel sandalyesini kendisinin orijinal makalesinden öğreneceğiz.
Prof. Dr. Vahdettin Özan, 1901 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Gülhane Hastanesinde KBB Mütehassısı oldu. Hocası Prof. Dr. Sani Yaver idi. 1929 yılında Ankara Cebeci Asker Hastanesi KBB Kliniği Şefliğine getirildi. 1938 yılında ve 37 yaşında Profesör oldu ve Gülhane Hastanesinde Hocası Sani Yaver’den boşalan KBB Kürsü Başkanlığına getirildi. 22 yıl bu görevde kaldı. KBB alanında birçok Öğretim Üyesi yetiştirdi ve beş temel KBB kitabı yayınladı. İki yıl GATA Komutanlığı yaptı ve 27 Mayıs 1960 Devrimi sırasında Tümgeneral rütbesi ile emekliye ayrıldı.
28 Eylül 1966 tarihinde İstanbul’da Levent’deki evinde vefat etti.
Ölümünden sonra, kendisine “sevgili oğlum” dediği Vahdettin Özan’ın ölümünden duyduğu üzüntüyü ve onun özelliklerini Hocası Prof. Dr. Sani Yaver, Türk ORL Arşivi Dergisinde dile getirdi. Hocasının kaleminden Vahdettin Özan’ı tanıyoruz
Prof. Dr. Vahdettin Özan, 1901 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Gülhane Hastanesinde KBB Mütehassısı oldu. Hocası Prof. Dr. Sani Yaver idi. 1929 yılında Ankara Cebeci Asker Hastanesi KBB Kliniği Şefliğine getirildi. 1938 yılında ve 37 yaşında Profesör oldu ve Gülhane Hastanesinde Hocası Sani Yaver’den boşalan KBB Kürsü Başkanlığına getirildi. 22 yıl bu görevde kaldı. KBB alanında birçok Öğretim Üyesi yetiştirdi ve beş temel KBB kitabı yayınladı. İki yıl GATA Komutanlığı yaptı ve 27 Mayıs 1960 Devrimi sırasında Tümgeneral rütbesi ile emekliye ayrıldı.
28 Eylül 1966 tarihinde İstanbul’da Levent’deki evinde vefat etti.
Ölümünden sonra, kendisine “sevgili oğlum” dediği Vahdettin Özan’ın ölümünden duyduğu üzüntüyü ve onun özelliklerini Hocası Prof. Dr. Sani Yaver, Türk ORL Arşivi Dergisinde dile getirdi. Hocasının kaleminden Vahdettin Özan’ı tanıyoruz
Ülkemizde ilk Tıp Okulu Sultan II. Mahmut döneminde 14 Mart 1827 de “Tıphane” adı altında kuruldu. Bu Okulun öğretim Lisanı Fransızca idi. Sultan II. Mahmut Okulun açılışında Öğrencilere hitap ederek : “Bizler bir taraftan bilgili Hekimler yetiştirip, orduda ve ülke içinde gerekli vazifelerde kullanırken, bir taraftan da Tıp dilini Türkçeleştirmeye ve lüzumlu kitapları da kendi lisanımızda yazmaya gayret etmeliyiz” der. Uzun yıllar Fransızca, Osmanlıca ve Arapçanın etkisinde kalan Tıp terimleri, ancak Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki dönemlerde günümüzdeki şekline erişir. Tıp Dili’nin Türkçeleştirme çabalarının ilk öncüsü, Bursa Ahmet Vefik Paşa Memleket Hastanesinde KBB Hekimi olarak çalışan kişi Dr. Şefik İbrahim İşçil’dir. Onun yoğun çalışmaları olmasaydı, günümüzde hala Kulak yerine Üzn, Burun yerine Enf, Ağız yerine Fem, Boyun yerine Unk kelimelerini kullanıyor olacaktık. Dr. Şefik İbrahim (1892-1957), Tıp öğrenimini Avrupada tamamlamış, KBB İhtisasını Gülhane’de yapmış, iki Dil bilen, iki İhtisaslı bir Hekimdir. Afganistan’da Üniversitede Hocalık yaparken 1924 yılında yurda çağrılmış ve Bursa Hastanesi KBB Servisi onun tarafından kurulmuştur. 1951 yılında emekli olmuştur. Dr. Şefik İbrahim’in Tıp Dilinin Türkçeleştirilmesi konusunda yaptığı çabaları ve zorlukları birlikte okuyacağız :
DevamıÜlkemizde ilk Tıp Okulu Sultan II. Mahmut döneminde 14 Mart 1827 de “Tıphane” adı altında kuruldu. Bu Okulun öğretim Lisanı Fransızca idi. Sultan II. Mahmut Okulun açılışında Öğrencilere hitap ederek : “Bizler bir taraftan bilgili Hekimler yetiştirip, orduda ve ülke içinde gerekli vazifelerde kullanırken, bir taraftan da Tıp dilini Türkçeleştirmeye ve lüzumlu kitapları da kendi lisanımızda yazmaya gayret etmeliyiz” der. Uzun yıllar Fransızca, Osmanlıca ve Arapçanın etkisinde kalan Tıp terimleri, ancak Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki dönemlerde günümüzdeki şekline erişir. Tıp Dili’nin Türkçeleştirme çabalarının ilk öncüsü, Bursa Ahmet Vefik Paşa Memleket Hastanesinde KBB Hekimi olarak çalışan kişi Dr. Şefik İbrahim İşçil’dir. Onun yoğun çalışmaları olmasaydı, günümüzde hala Kulak yerine Üzn, Burun yerine Enf, Ağız yerine Fem, Boyun yerine Unk kelimelerini kullanıyor olacaktık. Dr. Şefik İbrahim (1892-1957), Tıp öğrenimini Avrupada tamamlamış, KBB İhtisasını Gülhane’de yapmış, iki Dil bilen, iki İhtisaslı bir Hekimdir. Afganistan’da Üniversitede Hocalık yaparken 1924 yılında yurda çağrılmış ve Bursa Hastanesi KBB Servisi onun tarafından kurulmuştur. 1951 yılında emekli olmuştur. Dr. Şefik İbrahim’in Tıp Dilinin Türkçeleştirilmesi konusunda yaptığı çabaları ve zorlukları birlikte okuyacağız :
Devamıİstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde Dr. Ekrem Behçet Tezel’in yanında çalışarak 1955 yılında KBB Uzmanı olan Dr. Erdoğan Konuk, 1958 yılında “Üst Hava Yolları Allerjilerinde İntranazal Kortizon Aplikasyonları” başlıklı Tezi ile KBB Doçenti olmuştur. 1950’li yılların sonunda Paris’e giderek Lariboisier Hastanesinde Fasial Plastik Cerrah Maurel Fatio’dan Yüz Estetiği ve Rinoplasti yöntemlerini öğrenen ve kendi değimi ile “bu konu bir kara sevda gibi beni sarmıştı” diyen Dr. Erdoğan Konuk, 1960’lı yıllarda İstanbul’da bu yöntemle birçok kişiyi ameliyat ederek sağlığına kavuşturmuştur. 1963 yılında kurulan Türk Plastik Cerrahi Derneği’nin ilk kurucuları arasında yer alan Dr. Erdoğan Konuk, o dönemlerde özellikle Sinema ve Sahne Sanatkarlarına uyguladığı çok güzel burun ameliyatlarıyla haklı bir şöhret yapmıştır.
Bu bölümde, o yılların popüler bir dergisi olan “7 GÜN” de Dr. Erdoğan Konuk ile gazeteci Turhan Aksoy’un yaptığı bir Röportajı aynen yayınlıyoruz :
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde Dr. Ekrem Behçet Tezel’in yanında çalışarak 1955 yılında KBB Uzmanı olan Dr. Erdoğan Konuk, 1958 yılında “Üst Hava Yolları Allerjilerinde İntranazal Kortizon Aplikasyonları” başlıklı Tezi ile KBB Doçenti olmuştur. 1950’li yılların sonunda Paris’e giderek Lariboisier Hastanesinde Fasial Plastik Cerrah Maurel Fatio’dan Yüz Estetiği ve Rinoplasti yöntemlerini öğrenen ve kendi değimi ile “bu konu bir kara sevda gibi beni sarmıştı” diyen Dr. Erdoğan Konuk, 1960’lı yıllarda İstanbul’da bu yöntemle birçok kişiyi ameliyat ederek sağlığına kavuşturmuştur. 1963 yılında kurulan Türk Plastik Cerrahi Derneği’nin ilk kurucuları arasında yer alan Dr. Erdoğan Konuk, o dönemlerde özellikle Sinema ve Sahne Sanatkarlarına uyguladığı çok güzel burun ameliyatlarıyla haklı bir şöhret yapmıştır.
Bu bölümde, o yılların popüler bir dergisi olan “7 GÜN” de Dr. Erdoğan Konuk ile gazeteci Turhan Aksoy’un yaptığı bir Röportajı aynen yayınlıyoruz :
“Işık” manasına gelen “Yaltırım” soyadı bizzat Atatürk tarafından kendisine verilen ve Atatürk’ün KBB Doktoru olarak bilinen Dr. Ziya Naki, 1908 yılında Tıbbiyeyi bitirmiş, Balkan ve I. Dünya Savaşlarında ordu’da Hekim olarak görev yaptıktan sonra Haydarpaşa Tıp Fakültesinde KBB İhtisası yapmış ve daha sonra Fransa’da Bordeaux ve Paris’de mesleki incelemelerde bulunmuştur. Balıkesir Askeri Hastanesinde çalışırken Atatürk’ün teveccüh ve itimadını kazanmış, 1934-38 yıllarında bir dönem Ordu Milletvekilliği yapmış ve sonra da Haseki ve Şişli Etfal Hastanelerinde Mütehassıs olarak vazife görmüştür. Dürüst, temiz ahlaklı, zarif bir Hekim olan Ziya Naki Yaltırım, 23.12.1954 günü aramızdan ayrılmıştır. 12 yıl süreyle Atatürk’ün Doktorları arasında vazife gören Ziya Naki Yaltırım’ın Atatürk ile ilgili anılarını 10 Kasım 1951 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde kendisi ile yapılan bir Röportajından öğreniyoruz:
Devamı“Işık” manasına gelen “Yaltırım” soyadı bizzat Atatürk tarafından kendisine verilen ve Atatürk’ün KBB Doktoru olarak bilinen Dr. Ziya Naki, 1908 yılında Tıbbiyeyi bitirmiş, Balkan ve I. Dünya Savaşlarında ordu’da Hekim olarak görev yaptıktan sonra Haydarpaşa Tıp Fakültesinde KBB İhtisası yapmış ve daha sonra Fransa’da Bordeaux ve Paris’de mesleki incelemelerde bulunmuştur. Balıkesir Askeri Hastanesinde çalışırken Atatürk’ün teveccüh ve itimadını kazanmış, 1934-38 yıllarında bir dönem Ordu Milletvekilliği yapmış ve sonra da Haseki ve Şişli Etfal Hastanelerinde Mütehassıs olarak vazife görmüştür. Dürüst, temiz ahlaklı, zarif bir Hekim olan Ziya Naki Yaltırım, 23.12.1954 günü aramızdan ayrılmıştır. 12 yıl süreyle Atatürk’ün Doktorları arasında vazife gören Ziya Naki Yaltırım’ın Atatürk ile ilgili anılarını 10 Kasım 1951 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde kendisi ile yapılan bir Röportajından öğreniyoruz:
Devamı1903 yılında Askeri Tıbbiye’den mezun olan Dr. Sani Yaver, 1911 de Paris ve Bordeaux Üniversite Kliniklerinde çalışmış, 1913 yılında dönüşünde Haydarpaşa Askeri Hastanesi KBB Kliniğini kurmaya memur edilmiş ve 1918 de Gülhane’ye Hoca olarak atanmıştı.
20 yıl müddetle burada çalışan Dr. Sani Yaver Ordusuna ve Yurduna yararlı hizmetlerde bulunmuş ve 32 tane KBB Uzmanı yetiştirmiştir. Orta boylu, tıknaz, dökülmüş saçlı, kesik bıyıklı ve kalın sesli idi. Daha ziyade ayakta ve ileri, geri adımlarla dolaşarak konuşma jestleri yapardı. Boynunu biraz yana eğilmiş gibi tutardı. İlimde “milliyetçi” hassasını en seçkin şekilde temsil kabiliyetine malik belki de tek Hoca idi. Milletini çok sever, en ileri olmasını isterdi. O’nun Gülhane’de yaptığı bir konuşmasını iletiyoruz :
Devamı1903 yılında Askeri Tıbbiye’den mezun olan Dr. Sani Yaver, 1911 de Paris ve Bordeaux Üniversite Kliniklerinde çalışmış, 1913 yılında dönüşünde Haydarpaşa Askeri Hastanesi KBB Kliniğini kurmaya memur edilmiş ve 1918 de Gülhane’ye Hoca olarak atanmıştı.
20 yıl müddetle burada çalışan Dr. Sani Yaver Ordusuna ve Yurduna yararlı hizmetlerde bulunmuş ve 32 tane KBB Uzmanı yetiştirmiştir. Orta boylu, tıknaz, dökülmüş saçlı, kesik bıyıklı ve kalın sesli idi. Daha ziyade ayakta ve ileri, geri adımlarla dolaşarak konuşma jestleri yapardı. Boynunu biraz yana eğilmiş gibi tutardı. İlimde “milliyetçi” hassasını en seçkin şekilde temsil kabiliyetine malik belki de tek Hoca idi. Milletini çok sever, en ileri olmasını isterdi. O’nun Gülhane’de yaptığı bir konuşmasını iletiyoruz :
DevamıDr. Naci Doğancı, 1914 yılında Askeri Tıbbiye’yi bitirdi. Balkan Savaşı, Çanakkale Harbi, Kurtuluş Savaşı’na katıldı ve tüm cephelerde Hekim olarak görev yaptı. Bahriye Hekimliği ve 1927 yılında da Hamidiye Kruvazörü Doktorluğu yaptıktan sonra Askerlikten ayrıldı.
1927-1934 yılları arasında Sivas ve Gaziantep Memleket Hastanelerinde KBB Mütehassısı olarak görev yaptı. 1934 yılında Haseki Hastanesi KBB Mütehassıslığına tayin edildi. 8 sene bu vazifede kaldıktan sonra bu Hastanenin Başhekimi iken 51 yaşında aramızdan ayrıldı.
Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası sahibi bu değerli meslektaşımızın ölümünü 28 İkincikanun 1943 tarihli Son Posta Gazetesi tam sayfa olarak okurlarına duyururken, yeğeni Prof. Dr. Sadi Irmak onu çok güzel anlatan bir makale ile kendisini ölümünden 60 yıl sonra günümüzde bizlere de tanıtmış oldu :
Dr. Naci Doğancı, 1914 yılında Askeri Tıbbiye’yi bitirdi. Balkan Savaşı, Çanakkale Harbi, Kurtuluş Savaşı’na katıldı ve tüm cephelerde Hekim olarak görev yaptı. Bahriye Hekimliği ve 1927 yılında da Hamidiye Kruvazörü Doktorluğu yaptıktan sonra Askerlikten ayrıldı.
1927-1934 yılları arasında Sivas ve Gaziantep Memleket Hastanelerinde KBB Mütehassısı olarak görev yaptı. 1934 yılında Haseki Hastanesi KBB Mütehassıslığına tayin edildi. 8 sene bu vazifede kaldıktan sonra bu Hastanenin Başhekimi iken 51 yaşında aramızdan ayrıldı.
Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası sahibi bu değerli meslektaşımızın ölümünü 28 İkincikanun 1943 tarihli Son Posta Gazetesi tam sayfa olarak okurlarına duyururken, yeğeni Prof. Dr. Sadi Irmak onu çok güzel anlatan bir makale ile kendisini ölümünden 60 yıl sonra günümüzde bizlere de tanıtmış oldu :