1933 yılında Askeri Sıhhiye Mecmuasında Adana’dan KBB Hekimi Orhan Mahir ile Gülhane KBB Kliniği Muavini Dr. Nejat Rıza arasında, Sluder Tonsillektomisi ile Total Tonsillektomi ameliyat yöntemlerinin yararlılığı konusunda sert tartışmalar yaşandı.
O dönemlerde Tonsillerin iki farklı yöntemle çıkartılmasının yararına yürekten inanan bu iki meslektaşımızın ilginç tartışmalarını, yer darlığı nedeniyle kısaltarak bilgilerinize sunuyoruz :
1933 yılında Askeri Sıhhiye Mecmuasında Adana’dan KBB Hekimi Orhan Mahir ile Gülhane KBB Kliniği Muavini Dr. Nejat Rıza arasında, Sluder Tonsillektomisi ile Total Tonsillektomi ameliyat yöntemlerinin yararlılığı konusunda sert tartışmalar yaşandı.
O dönemlerde Tonsillerin iki farklı yöntemle çıkartılmasının yararına yürekten inanan bu iki meslektaşımızın ilginç tartışmalarını, yer darlığı nedeniyle kısaltarak bilgilerinize sunuyoruz :
Kış tatilini geçirmek üzere Girit adasındaki Hanya Liman kentine giden Ferik Saip Paşa, ağır bir Boğaz enfeksiyonu geçirir. Askeri Hekimler hemen trakeotomi yapılmasını önerirler. Ancak Paşa’ya müdahele yapılması için Padişah’tan izin alınması gerektiğine karar verilir ve 25 Şubat 1894 tarihli bir telgrafla bu izin İstanbul’dan istenilir. Ertesi gün, 26 Şubat 1894’de gelen bir telgrafla bu ameliyatın Padişahın iznine tabi olmadığı, bunun Tabiplerin kararı, hastanın ve hasta sahiplerinin onayına bağlı bir iş olduğu bildirilir. Ameliyatın yapılıp yapılamadığı bu yazışmalardan anlaşılamasa da, 4 Mart 1894 tarihinde gelen bir telgraftan Paşa’nın öldüğü ve ailesinin de perişan bir durumda olduğu öğrenilir.
Bu ilginç telgraf yazışmalarının Osmanlıca metinlerini ve Türkçe özetlerini, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin Y.PRK.UM, Nr. 29/44 no. lu kayıtlarından öğreniyoruz :
DevamıKış tatilini geçirmek üzere Girit adasındaki Hanya Liman kentine giden Ferik Saip Paşa, ağır bir Boğaz enfeksiyonu geçirir. Askeri Hekimler hemen trakeotomi yapılmasını önerirler. Ancak Paşa’ya müdahele yapılması için Padişah’tan izin alınması gerektiğine karar verilir ve 25 Şubat 1894 tarihli bir telgrafla bu izin İstanbul’dan istenilir. Ertesi gün, 26 Şubat 1894’de gelen bir telgrafla bu ameliyatın Padişahın iznine tabi olmadığı, bunun Tabiplerin kararı, hastanın ve hasta sahiplerinin onayına bağlı bir iş olduğu bildirilir. Ameliyatın yapılıp yapılamadığı bu yazışmalardan anlaşılamasa da, 4 Mart 1894 tarihinde gelen bir telgraftan Paşa’nın öldüğü ve ailesinin de perişan bir durumda olduğu öğrenilir.
Bu ilginç telgraf yazışmalarının Osmanlıca metinlerini ve Türkçe özetlerini, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin Y.PRK.UM, Nr. 29/44 no. lu kayıtlarından öğreniyoruz :
DevamıDr. Ziya Nuri Birgi, 5 Ağustos 1872 de İstanbul’da doğdu. İlk ve Orta Öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra, Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye’ye kaydoldu ve 11 Şubat 1888 de Askeri Tıbbiye’den Tıp Doktoru Diploması’nı aldı. 6 ay Haydarpaşa Hastanesinde Tabip Muavinliği yaptıktan sonra, 1890 yılında Müsabaka Sınavı ile Emraz-ı Umumiye Ders Muavinliğine tayin edilir. 1892’de İstanbul Kolera Salgını sırasında Fatih Bölgesinden sorumlu Kolera Mücadele Hekimliği yapar. 1894 yılında Mekteb-i Tıbbiye Muallimler Meclisi’nin seçme sınavı ile Berlin’e gönderilir. Burada, Kaiser Wilhelm Akademisi’nde ilk sınıftan başlayarak Tıp Fakültesini yeniden okur ve 15 Mart 1898’de bu Akademi’den yeniden Tıp Doktoru Diplomasını alır.
Hemen sonrasında, Kulak ve Boğaz Kliniğine Asistan kabul edilerek, bir yıl Charité Hastanesi Kulak Kliniğinde Prof. Trautmann ile ve bir yıl da Kulak-Boğaz Kliniğinde Prof. Fraenkel yanında Asistanlık yaparak KBB Uzmanı olur. Bu eğitimi sırasında Hartmann ve Babinski Poliklinikleri’ne devam eder. Bir ay süreyle Paris’e giderek Lermoyez ve Castexin Servislerinde gözlemlerde bulunur. Asistanlığının bitiminde Leipzig ve Halle’ye giderek bilgi ve görgüsünü arttırır. Viyana’da Urbantisch ve Chiari Klinikleri’nde incelemelerde bulunur.
1900 yılı Şubat ayında İstanbul’a dönerek Gülhane Hastanesi’nde Üzniye, Enfiye ve Hançereviye tedrisine tayin edilir ve bu Servisi yeniden kurar. 1902 yılında ilave-i memuriyetle Şişli Etfal Hastanesi’ne tayin edilir. 1908’de Meşrutiyet’in ilanında, Mekteb-i Tıbbiyelerin tevhidiyle oluşturulan Tıp Fakültesi’nde Seririyat-ı Üzniye ve Hançereviye Muallimliği’ne seçilir. Haydarpaşa’daki Kliniği yeniden düzenler. 1910 Balkan Harbinin ilanı ile Selanik mıntıkasına Ordu Sıhhiye Müşaviri ve Merkez Hastanesi Mütehassıslığı ile vazife yapar. Eylül ayında, Fakülteye yeniden tayin edilir. 1912 Harb-i umumi Seferberliği’nde İhtiyat Asker Hastanesi ilan edilen Tıp Fakültesi Hastanesi’ne Sertabip olarak tayin edilir ve Çanakkale Savaşının sonuna kadar bu görevde kalır. 1913 Temmuz’unda İzmir Fırkası Askere alma ve Sıhhiye İşlemlerini teftişle memur Heyet Reisi olarak gönderilir ve bu vazifesinin sonunda tekrar Fakülte Başhekimliği ile görevlendirilir. 1918 yılında I. Dünya Savaşı sonrasında Askerlikten Livalık (Tuğgeneral) rütbesiyle emekliye ayrılır. 1919 senesi Kasım ayında Fakülte Riyasetine (Dekanlık) seçilir, bu görevi 1,5 yıl sürer.İstiklal Savaşı sırasında Fakültede öğretimine devam eder. 1933 yılında Atatürk’ün Üniversite Reformu sırasında Fakültedeki kadrosuna son verilir. 1 yıl sonra fahri olarak yeniden Kürsüye davet edilir. 1933 Emekli olduktan sonra seçimlere katılır ve Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan (CHP) Kocaeli Milletvekili seçilir. 7 Kasım 1936 da Ankara’da vefat eder.
Ölümünden sonra Tıb Dünyası Dergisinde Dr. Fahrettin Kerim Gökay, onun kişiliğini şu sözlerle anlatır :
Dr. Ziya Nuri Birgi, 5 Ağustos 1872 de İstanbul’da doğdu. İlk ve Orta Öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra, Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye’ye kaydoldu ve 11 Şubat 1888 de Askeri Tıbbiye’den Tıp Doktoru Diploması’nı aldı. 6 ay Haydarpaşa Hastanesinde Tabip Muavinliği yaptıktan sonra, 1890 yılında Müsabaka Sınavı ile Emraz-ı Umumiye Ders Muavinliğine tayin edilir. 1892’de İstanbul Kolera Salgını sırasında Fatih Bölgesinden sorumlu Kolera Mücadele Hekimliği yapar. 1894 yılında Mekteb-i Tıbbiye Muallimler Meclisi’nin seçme sınavı ile Berlin’e gönderilir. Burada, Kaiser Wilhelm Akademisi’nde ilk sınıftan başlayarak Tıp Fakültesini yeniden okur ve 15 Mart 1898’de bu Akademi’den yeniden Tıp Doktoru Diplomasını alır.
Hemen sonrasında, Kulak ve Boğaz Kliniğine Asistan kabul edilerek, bir yıl Charité Hastanesi Kulak Kliniğinde Prof. Trautmann ile ve bir yıl da Kulak-Boğaz Kliniğinde Prof. Fraenkel yanında Asistanlık yaparak KBB Uzmanı olur. Bu eğitimi sırasında Hartmann ve Babinski Poliklinikleri’ne devam eder. Bir ay süreyle Paris’e giderek Lermoyez ve Castexin Servislerinde gözlemlerde bulunur. Asistanlığının bitiminde Leipzig ve Halle’ye giderek bilgi ve görgüsünü arttırır. Viyana’da Urbantisch ve Chiari Klinikleri’nde incelemelerde bulunur.
1900 yılı Şubat ayında İstanbul’a dönerek Gülhane Hastanesi’nde Üzniye, Enfiye ve Hançereviye tedrisine tayin edilir ve bu Servisi yeniden kurar. 1902 yılında ilave-i memuriyetle Şişli Etfal Hastanesi’ne tayin edilir. 1908’de Meşrutiyet’in ilanında, Mekteb-i Tıbbiyelerin tevhidiyle oluşturulan Tıp Fakültesi’nde Seririyat-ı Üzniye ve Hançereviye Muallimliği’ne seçilir. Haydarpaşa’daki Kliniği yeniden düzenler. 1910 Balkan Harbinin ilanı ile Selanik mıntıkasına Ordu Sıhhiye Müşaviri ve Merkez Hastanesi Mütehassıslığı ile vazife yapar. Eylül ayında, Fakülteye yeniden tayin edilir. 1912 Harb-i umumi Seferberliği’nde İhtiyat Asker Hastanesi ilan edilen Tıp Fakültesi Hastanesi’ne Sertabip olarak tayin edilir ve Çanakkale Savaşının sonuna kadar bu görevde kalır. 1913 Temmuz’unda İzmir Fırkası Askere alma ve Sıhhiye İşlemlerini teftişle memur Heyet Reisi olarak gönderilir ve bu vazifesinin sonunda tekrar Fakülte Başhekimliği ile görevlendirilir. 1918 yılında I. Dünya Savaşı sonrasında Askerlikten Livalık (Tuğgeneral) rütbesiyle emekliye ayrılır. 1919 senesi Kasım ayında Fakülte Riyasetine (Dekanlık) seçilir, bu görevi 1,5 yıl sürer.İstiklal Savaşı sırasında Fakültede öğretimine devam eder. 1933 yılında Atatürk’ün Üniversite Reformu sırasında Fakültedeki kadrosuna son verilir. 1 yıl sonra fahri olarak yeniden Kürsüye davet edilir. 1933 Emekli olduktan sonra seçimlere katılır ve Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan (CHP) Kocaeli Milletvekili seçilir. 7 Kasım 1936 da Ankara’da vefat eder.
Ölümünden sonra Tıb Dünyası Dergisinde Dr. Fahrettin Kerim Gökay, onun kişiliğini şu sözlerle anlatır :
Behbut Cevanşir, Sovyet İhtilali sonrası Türkiyeye sığınan Petrol Mühendisi Behbuthan Cevanşirin torunudur. Babası ve Amcası 18 Temmuz 1921 de Pera Palas Oteli önünde Misak Torlakyan adlı bir Ermeninin suikastine uğrarlar. Azerbeycan Cumhuriyeti eski İçişleri Bakanı olan Amcası Behbudhan Cevanşir ölür, Babası ise ağır yaralanır. İstanbul İngiliz işgali altındadır. İngilizler davanın Torlakyan lehine dönmesi için çabalarken mağdur olan babası, iyi bir Avukat bulur. O Avukatın kızı, daha sonra Behbut Cevanşirin Annesi olacaktır. Büyükbaba davayı kazanır ama İngilizler Torlakyanı İstanbulan kaçırmayı başarır. Bu olay ünlü Torlakyan Davası olarak kitaplara geçer. Behbut Cevanşir, 6 Ekim 1926 yılında İstanbulda doğar. 1947 de Galatasaray Lisesi ve 1953 yılında da İstanbul Tıp Fakültesini bitirir. 1955-58 yıllarında Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde KBB İhtisası yapar. 1958-61 yıllarında Berlin ve Hannover Üniversitelerinde çalışır. 1963 de Doçent ve 1971 yılında Profesör olur. Özellikle Larenks Kanserleri, Çocuk İşitme Kayıpları ve Foniatri üzerinde yoğun çalışmalar yapar. 1994 yılında emekli olur. 29. Kasım 1999 tarihinde 73 yaşında aramızdan ayrılır. Onun spor hayatını ve Tenis tutkusunu Tulûhan Tekelioğlunun 23.08.1991 tarihinde Hürriyet Gazetesinde çıkan TENİSİN BÜYÜKBABASI başlıklı röportajından öğreniyoruz :
DevamıBehbut Cevanşir, Sovyet İhtilali sonrası Türkiyeye sığınan Petrol Mühendisi Behbuthan Cevanşirin torunudur. Babası ve Amcası 18 Temmuz 1921 de Pera Palas Oteli önünde Misak Torlakyan adlı bir Ermeninin suikastine uğrarlar. Azerbeycan Cumhuriyeti eski İçişleri Bakanı olan Amcası Behbudhan Cevanşir ölür, Babası ise ağır yaralanır. İstanbul İngiliz işgali altındadır. İngilizler davanın Torlakyan lehine dönmesi için çabalarken mağdur olan babası, iyi bir Avukat bulur. O Avukatın kızı, daha sonra Behbut Cevanşirin Annesi olacaktır. Büyükbaba davayı kazanır ama İngilizler Torlakyanı İstanbulan kaçırmayı başarır. Bu olay ünlü Torlakyan Davası olarak kitaplara geçer. Behbut Cevanşir, 6 Ekim 1926 yılında İstanbulda doğar. 1947 de Galatasaray Lisesi ve 1953 yılında da İstanbul Tıp Fakültesini bitirir. 1955-58 yıllarında Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde KBB İhtisası yapar. 1958-61 yıllarında Berlin ve Hannover Üniversitelerinde çalışır. 1963 de Doçent ve 1971 yılında Profesör olur. Özellikle Larenks Kanserleri, Çocuk İşitme Kayıpları ve Foniatri üzerinde yoğun çalışmalar yapar. 1994 yılında emekli olur. 29. Kasım 1999 tarihinde 73 yaşında aramızdan ayrılır. Onun spor hayatını ve Tenis tutkusunu Tulûhan Tekelioğlunun 23.08.1991 tarihinde Hürriyet Gazetesinde çıkan TENİSİN BÜYÜKBABASI başlıklı röportajından öğreniyoruz :
DevamıŞanîzade Atâullah Efendi 1771 yılında İstanbul’da doğdu ve 1826 yılında Tire’de 55 yaşında öldü. Süleymaniye Tıp Medresesini bitirmiştir. Latince, İtalyanca, Fransızca, Almanca, Farsça, Rumca bilen ve altı ayrı Bilim dalında toplam 18 eser veren ve çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Mehmet Atâullah Efendi modern ilimlere inanan, aydın bir kişidir. Italyancadan tercüme ettiği “Hamsei - Şanîzade”, Osmanlının matbaada basılan ilk Tıp Kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Kitap beş bölümden oluşmaktadır. Dördüncü kitap “Kânûn-ül Cerrâhîn”, Şanîzade Mehmet Ataullah’ın Cerrahi kitabıdır. Bu kitabın 32. sayfasında Kuşpalazı (Difteri) hastalığı anlatılırken “fî Ameli’l Cerrahi li’l Hunnak” başlığı altında, günümüzde Trakeotomi olarak bildiğimiz ameliyat yöntemi anlatılır. Sadeleştirilmiş biçimiyle sunuyoruz :
DevamıŞanîzade Atâullah Efendi 1771 yılında İstanbul’da doğdu ve 1826 yılında Tire’de 55 yaşında öldü. Süleymaniye Tıp Medresesini bitirmiştir. Latince, İtalyanca, Fransızca, Almanca, Farsça, Rumca bilen ve altı ayrı Bilim dalında toplam 18 eser veren ve çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Mehmet Atâullah Efendi modern ilimlere inanan, aydın bir kişidir. Italyancadan tercüme ettiği “Hamsei - Şanîzade”, Osmanlının matbaada basılan ilk Tıp Kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Kitap beş bölümden oluşmaktadır. Dördüncü kitap “Kânûn-ül Cerrâhîn”, Şanîzade Mehmet Ataullah’ın Cerrahi kitabıdır. Bu kitabın 32. sayfasında Kuşpalazı (Difteri) hastalığı anlatılırken “fî Ameli’l Cerrahi li’l Hunnak” başlığı altında, günümüzde Trakeotomi olarak bildiğimiz ameliyat yöntemi anlatılır. Sadeleştirilmiş biçimiyle sunuyoruz :
DevamıDr. Bedri Noyan, 1912 yılında Serez’de doğdu. Babası Subaylıktan emekli olunca Samsun’a yerleştiler. Ortaokul ve Liseyi Samsun’da okudu. 1931 yılında Samsun Lisesi’nin ilk mezunları arasında yer aldı. 1937 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. KBB İhtisasını Ankara Numune Hastanesinde Avusturya’lı Profesör Max Meyer’in yanında yaptı. 1946 yılında İstanbul Tıp Fakültesinde, Ekrem Behçet Tezel’den sonra Türkiye’nin ikinci KBB Doçenti oldu. 1951 de Üniversiteden ayrılarak Aydın ve İzmir’de Serbest KBB Hekimi olarak çalıştı. KBB, Türkoloji ve Folklor Kongrelerine tebliğler sunarak katıldı. Tıp Dergilerinde çok sayıda yayınları ve çeşitli Dergilerde araştırma yayınları yayınlandı. Dr. Bedri Noyan, 21.3.1959 da Alevi ve Bektaşi toplumu tarafından Dedebaba seçildi ve 1998 de ölene kadar da 39 yıl Dedebaba olarak bu toplumun en üst düzey Liderliğini yaptı. İlişikte, Bektaşi Dedebabalığı’nın önemi ve Dr. Bedri Noyan’ın özelliklerini öğreneceğiz :
DevamıDr. Bedri Noyan, 1912 yılında Serez’de doğdu. Babası Subaylıktan emekli olunca Samsun’a yerleştiler. Ortaokul ve Liseyi Samsun’da okudu. 1931 yılında Samsun Lisesi’nin ilk mezunları arasında yer aldı. 1937 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. KBB İhtisasını Ankara Numune Hastanesinde Avusturya’lı Profesör Max Meyer’in yanında yaptı. 1946 yılında İstanbul Tıp Fakültesinde, Ekrem Behçet Tezel’den sonra Türkiye’nin ikinci KBB Doçenti oldu. 1951 de Üniversiteden ayrılarak Aydın ve İzmir’de Serbest KBB Hekimi olarak çalıştı. KBB, Türkoloji ve Folklor Kongrelerine tebliğler sunarak katıldı. Tıp Dergilerinde çok sayıda yayınları ve çeşitli Dergilerde araştırma yayınları yayınlandı. Dr. Bedri Noyan, 21.3.1959 da Alevi ve Bektaşi toplumu tarafından Dedebaba seçildi ve 1998 de ölene kadar da 39 yıl Dedebaba olarak bu toplumun en üst düzey Liderliğini yaptı. İlişikte, Bektaşi Dedebabalığı’nın önemi ve Dr. Bedri Noyan’ın özelliklerini öğreneceğiz :
DevamıÖnceki yazılarımızda kendisinden bahsedilen, 1891 doğumlu Dr. Ziya Ahmet Dura, 1918 de Askeri Tıbbiye’den mezun olduktan sonra Dr. Ziya Nuri Paşa’nın Kürsüsünde KBB İhtisası yapmış, I. Dünya Savaşından sonra Adana’ya yerleşerek 13.10.1968 tarihinde ömrünün son gününe kadar mesleğine devam etmiştir. Yanında yetiştiği Hocası Ziya Nuri Paşa, büyük boy bir Portre fotoğrafını 4.IX.1933 tarihinde “Aziz Meslektaşım Ziya Ahmet Bey’e” yazısıyla imzalayarak kendisine verdikten 3 yıl sonra Ankara’da vefat eder. Kendisini yetiştiren Hocasının ölümüne çok üzülen Dr. Ziya Ahmet Dura, o günlerdeki duygusunu içtenlikle dile getiren bir mektup yazar ve bu mektubu hiç kimseye göstermeden zarfa koyarak Hocasının Fotoğrafının çerçevesinin arkasına yerleştirir.
Bu olaydan 69 yıl sonra o fotoğrafı, Diş Hekimi olan oğlu Mehmet Dura’nın muayenehanesinde gören Dr. Yücel Tanyeri, fotoğrafı taratıp bir örneğini almak için çerçeveyi açtığında, eskimiş bir zarfın içerisinde KBB Uzmanı Ziya Ahmet Dura’nın el yazısı ile kaleme aldığı bu tozlanmış mektuba tesadüfen ulaşır.
Kendisini yetiştiren “Hocasına saygı”nın derin izlerini taşıyan bu kısa mektubu birlikte okuyoruz :
DevamıÖnceki yazılarımızda kendisinden bahsedilen, 1891 doğumlu Dr. Ziya Ahmet Dura, 1918 de Askeri Tıbbiye’den mezun olduktan sonra Dr. Ziya Nuri Paşa’nın Kürsüsünde KBB İhtisası yapmış, I. Dünya Savaşından sonra Adana’ya yerleşerek 13.10.1968 tarihinde ömrünün son gününe kadar mesleğine devam etmiştir. Yanında yetiştiği Hocası Ziya Nuri Paşa, büyük boy bir Portre fotoğrafını 4.IX.1933 tarihinde “Aziz Meslektaşım Ziya Ahmet Bey’e” yazısıyla imzalayarak kendisine verdikten 3 yıl sonra Ankara’da vefat eder. Kendisini yetiştiren Hocasının ölümüne çok üzülen Dr. Ziya Ahmet Dura, o günlerdeki duygusunu içtenlikle dile getiren bir mektup yazar ve bu mektubu hiç kimseye göstermeden zarfa koyarak Hocasının Fotoğrafının çerçevesinin arkasına yerleştirir.
Bu olaydan 69 yıl sonra o fotoğrafı, Diş Hekimi olan oğlu Mehmet Dura’nın muayenehanesinde gören Dr. Yücel Tanyeri, fotoğrafı taratıp bir örneğini almak için çerçeveyi açtığında, eskimiş bir zarfın içerisinde KBB Uzmanı Ziya Ahmet Dura’nın el yazısı ile kaleme aldığı bu tozlanmış mektuba tesadüfen ulaşır.
Kendisini yetiştiren “Hocasına saygı”nın derin izlerini taşıyan bu kısa mektubu birlikte okuyoruz :
Devamıİsmet İnönü'nün Klasik Müzik konserlerini izlediği Mamak'taki tarihi Musiki Muallim Mektebi binası 1980&aposli yıllarda Mamak Belediyesi'ne devredilince, bütün eşyalar Hacettepe Üniversitesi'nin Beşevler’deki yeni Konservatuar binasına gönderilir. Deponun kapısı, bir süre önce Konservatuar Müdürlüğünü de yürütmeye başlayan Hacettepe Üniversitesi KBB-Odyoloji Bölüm Başkanı Prof. Erol Belgin tarafından açılır. Bu depolar yeniden düzenlenirken, her iki yanında hoparlörler bulunan deri bir koltuk Dr. Erol Belgin’in dikkatini çeker. Kısa bir soruşturmadan sonra bu koltuğun 1936 dan sonra Devlet Konservatuarı olarak bilinen ve aslında 1924 yılında kurulan Musiki Muallim Mektebinin Konser Salonunda, İsmet İnönü tarafından Klasik Müzik Konserlerini izlemek amacıyla kullanıldığını saptar.
Her iki kulağında Otoskleroza bagli Mikst tip İşitme Kaybı olduğu bilinen İsmet Paşa’nın bu koltukta otururken, sol kolçak üzerinde mekanik bağlantı ile çalışan bir akustik fan ve bu fan'a çarpan ses titreşimlerinin Berjer koltuğun her iki tarafına yerleştirilen ses toplayıcıları tarafından yükseltilerek her iki kulağa da 30-40 dB lik bir amplifikasyonla ilettiğini sistemin, koltuğun yanındaki düğmeye basıldığı zaman devreye girdiği ve bu yolla Paşa’nın Konserleri rahatça izlediği anlaşılır.
İşitme azlığı olmasına rağmen Konserleri özel bir koltukla izleyen İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün müzik tutkusunu Şef Hikmet Şimşek’in konuşmasından öğreniyoruz :
İsmet İnönü'nün Klasik Müzik konserlerini izlediği Mamak'taki tarihi Musiki Muallim Mektebi binası 1980&aposli yıllarda Mamak Belediyesi'ne devredilince, bütün eşyalar Hacettepe Üniversitesi'nin Beşevler’deki yeni Konservatuar binasına gönderilir. Deponun kapısı, bir süre önce Konservatuar Müdürlüğünü de yürütmeye başlayan Hacettepe Üniversitesi KBB-Odyoloji Bölüm Başkanı Prof. Erol Belgin tarafından açılır. Bu depolar yeniden düzenlenirken, her iki yanında hoparlörler bulunan deri bir koltuk Dr. Erol Belgin’in dikkatini çeker. Kısa bir soruşturmadan sonra bu koltuğun 1936 dan sonra Devlet Konservatuarı olarak bilinen ve aslında 1924 yılında kurulan Musiki Muallim Mektebinin Konser Salonunda, İsmet İnönü tarafından Klasik Müzik Konserlerini izlemek amacıyla kullanıldığını saptar.
Her iki kulağında Otoskleroza bagli Mikst tip İşitme Kaybı olduğu bilinen İsmet Paşa’nın bu koltukta otururken, sol kolçak üzerinde mekanik bağlantı ile çalışan bir akustik fan ve bu fan'a çarpan ses titreşimlerinin Berjer koltuğun her iki tarafına yerleştirilen ses toplayıcıları tarafından yükseltilerek her iki kulağa da 30-40 dB lik bir amplifikasyonla ilettiğini sistemin, koltuğun yanındaki düğmeye basıldığı zaman devreye girdiği ve bu yolla Paşa’nın Konserleri rahatça izlediği anlaşılır.
İşitme azlığı olmasına rağmen Konserleri özel bir koltukla izleyen İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün müzik tutkusunu Şef Hikmet Şimşek’in konuşmasından öğreniyoruz :
13 Kasım 1908 de Gülhane Asker Hastanesi’nde memleketimizde bir yenilik olmak üzere ilk defa “Gülhane Müsamereyi Tıbbiyesi” adı ile ilmi toplantılar yapılmaya başlandı. Ülkemizdeki Bilimsel Toplantıların ilk öncüsü olan bu “Müsamereler” çok faydalı olur, müessese dışından gelen hekimler de bundan yararlanırdı. Gülhane Müsamereleri (Der Medizinische Abend, Die Wissenschaftlichen Abende) daha sonraları başka Hastane ve Cemiyetlerin İlmi Toplantılarına örnek teşkil etmiş ve bugünkü Bilimsel Toplantılarımızın ilk tohumu olmuştur.
Gülhane Müsamere’lerini yönetmek ve yönlendirmek için Başkanlığına KBB Kliniği Direktörü Prof. Dr. Ziya Nuri Paşa, Sekreterliğine Prof. Tevfik Recep ile Dr. Mahzar Osman seçilirler. Gülhane Müsamereleri’nin 13 Kasım 1908 de Ziya Nuri Paşa Başkanlığında yapılan ilk ilmi Toplantısında; Pernisyöz Anemi, Anemia Gravis Secunderia, Rectum Sifilizi, Neurofibromatosis, Mukoza Tüberkülozu, Safra Taşının Spontan Olarak Karın Duvarına Açılması, Atherosklerotik Anevrizma başlıklı konular tartışılır. Bu ilk Toplantıda Wieting Paşa’nın yaptığı açılış konuşmasını ve 30 Nisan 1933 de yapılan bir Toplantıda Tonsillektomi üzerindeki müzakereleri okuyoruz:
13 Kasım 1908 de Gülhane Asker Hastanesi’nde memleketimizde bir yenilik olmak üzere ilk defa “Gülhane Müsamereyi Tıbbiyesi” adı ile ilmi toplantılar yapılmaya başlandı. Ülkemizdeki Bilimsel Toplantıların ilk öncüsü olan bu “Müsamereler” çok faydalı olur, müessese dışından gelen hekimler de bundan yararlanırdı. Gülhane Müsamereleri (Der Medizinische Abend, Die Wissenschaftlichen Abende) daha sonraları başka Hastane ve Cemiyetlerin İlmi Toplantılarına örnek teşkil etmiş ve bugünkü Bilimsel Toplantılarımızın ilk tohumu olmuştur.
Gülhane Müsamere’lerini yönetmek ve yönlendirmek için Başkanlığına KBB Kliniği Direktörü Prof. Dr. Ziya Nuri Paşa, Sekreterliğine Prof. Tevfik Recep ile Dr. Mahzar Osman seçilirler. Gülhane Müsamereleri’nin 13 Kasım 1908 de Ziya Nuri Paşa Başkanlığında yapılan ilk ilmi Toplantısında; Pernisyöz Anemi, Anemia Gravis Secunderia, Rectum Sifilizi, Neurofibromatosis, Mukoza Tüberkülozu, Safra Taşının Spontan Olarak Karın Duvarına Açılması, Atherosklerotik Anevrizma başlıklı konular tartışılır. Bu ilk Toplantıda Wieting Paşa’nın yaptığı açılış konuşmasını ve 30 Nisan 1933 de yapılan bir Toplantıda Tonsillektomi üzerindeki müzakereleri okuyoruz:
1893 yılında Yugoslavya Metroviçe’de doğan Dr. Ekrem Behçet Tezel,
Tıp Fakültesini 1918 yılında bitirir. 1921 yılında Gülhane’den ihtisasını aldıktan sonra Almanya ve İsviçre’de çalışır. 1933 de İstanbul Üniversitesinin kurulması üzerine Prof. Erich Ruttin ile birlikte KBB kadrosuna katılır. Buranın ilk Doçenti olarak görev yapar ve 1952 yılında KBB’ın ilk ve tek Ordinaryüs Profesörlüğüne kadar yükselir. 1960 yılında emekli olur ve 1965 yılında 72 yaşında İstanbul’da ölerek aramızdan ayrılır.
Görevi sırasında İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığı 7 Ocak 1936 tarihinde kendisinden KBB Eğitimi konusunda bir ara rapor ister. Ekrem Behçet Hocamız bir hafta içerisinde daktilosu ile Raporunu yazar ve Dekanlığa gönderir. Bu Raporun ikinci bir örneği İstanbul’da sahaflarda tesadüfen, kısmen güveler tarafından yenilmiş ve harap biçimde bulunur. 1936 yılında KBB öğrenci eğitimi şeklini bu yazıdan öğreniyoruz :
Devamı1893 yılında Yugoslavya Metroviçe’de doğan Dr. Ekrem Behçet Tezel,
Tıp Fakültesini 1918 yılında bitirir. 1921 yılında Gülhane’den ihtisasını aldıktan sonra Almanya ve İsviçre’de çalışır. 1933 de İstanbul Üniversitesinin kurulması üzerine Prof. Erich Ruttin ile birlikte KBB kadrosuna katılır. Buranın ilk Doçenti olarak görev yapar ve 1952 yılında KBB’ın ilk ve tek Ordinaryüs Profesörlüğüne kadar yükselir. 1960 yılında emekli olur ve 1965 yılında 72 yaşında İstanbul’da ölerek aramızdan ayrılır.
Görevi sırasında İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığı 7 Ocak 1936 tarihinde kendisinden KBB Eğitimi konusunda bir ara rapor ister. Ekrem Behçet Hocamız bir hafta içerisinde daktilosu ile Raporunu yazar ve Dekanlığa gönderir. Bu Raporun ikinci bir örneği İstanbul’da sahaflarda tesadüfen, kısmen güveler tarafından yenilmiş ve harap biçimde bulunur. 1936 yılında KBB öğrenci eğitimi şeklini bu yazıdan öğreniyoruz :
Devamı